Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbesiyledir.” (Mektubat) Cümlesini açıklarmısınız?
1 sayfadaki 1 sayfası
Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbesiyledir.” (Mektubat) Cümlesini açıklarmısınız?
Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbesiyledir.” (Mektubat) Cümlesini açıklarmısınız?
Üstadımız Lem’alar adlı eserinde şöyle der:
“Beşer, fıtraten şu kâinatın Hâlıkına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. Çünki fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemâle karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır.” (Lem’alar)
Güzel bir manzarayı herkes sever, mükemmel bir sanat eserini herkes takdir eder ve yapılan bir ikrama, bir ihsana, bir yardıma yine herkes teşekkür ihtiyacı duyar. Bütün bunlar, vicdanın gereğidir. Yani bu görevler, her insanın yaratılışına konulmuştur.
İnsan, Allah’ın en güzel eseridir ve en mükemmel sanatıdır. Saçından tırnağına, gözünden midesine, aklından hayaline kadar her nesi varsa hepsi ona İlâhî bir ihsan, bir ikramdır. Bunları bilen, bilmekten de öte bizzat yaşayan bir insanın vicdanı, Allah’ı bilme tanıma ve O’na sonsuz bir muhabbet besleme özelliğine sahiptir.
“İnsan küçük bir âlem, âlem küçük bir insandır.” hakikatinden hareketle, kendi varlığımızı aşıp, bizi kuşatan şu harika âleme intikal edebiliriz. Onun da en mükemmel surette yaratıldığını, güzelliklerle dolu olduğunu ve her şeyiyle bizim imdadımıza koştuğunu görürüz. Bütün bunların da bize bir İlâhî ihsan, bir ikram olduğunu idrak ederiz.
Bu cazip hakikatler, vicdanımızı kendine celp eder. İnsanın, bu incizap kabiliyetini yerinde kullanarak, varlığını ve çevresini kuşatan bunca “ihsan, kemâl ve cemâl” tecellileri karşısında cezbeye kapılması ve ruhunun hayret, muhabbet ve şükürle dolması gerekir. Şu var ki, yanlış itikatlar, batıl cereyanlar, şehvete ve menfaate dönük hayat telakkileri, ruhsuz eğitim metotları çoğu insandaki bu incizap ve cezbenin yanlış kullanılmasına yol açar:
İnsan, yine hayret eder, ama eseri yapana değil sadece eserin kendine hayret eder. Yine teşekkür eder, ama nimeti verene değil ona vasıta olan sebeplere teşekkür eder. Kainattaki güzellikler yine insanın gözünü kamaştırır, ama o bakışlar imânâ ve marifete dönüşmez.
İşte, insanın vicdanı hakikate aşık olsa da, “hakikatin ne olduğu” konusunda onu yanıltan çok sebepler bulunduğu içindir ki, Cenâb-ı Hak insanlara, hakkı batıldan ayırmalarında yol gösterici olmak üzere peygamberler göndermiş, kitaplar inzal etmiştir.
Üstadımız Lem’alar adlı eserinde şöyle der:
“Beşer, fıtraten şu kâinatın Hâlıkına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. Çünki fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemâle karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır.” (Lem’alar)
Güzel bir manzarayı herkes sever, mükemmel bir sanat eserini herkes takdir eder ve yapılan bir ikrama, bir ihsana, bir yardıma yine herkes teşekkür ihtiyacı duyar. Bütün bunlar, vicdanın gereğidir. Yani bu görevler, her insanın yaratılışına konulmuştur.
İnsan, Allah’ın en güzel eseridir ve en mükemmel sanatıdır. Saçından tırnağına, gözünden midesine, aklından hayaline kadar her nesi varsa hepsi ona İlâhî bir ihsan, bir ikramdır. Bunları bilen, bilmekten de öte bizzat yaşayan bir insanın vicdanı, Allah’ı bilme tanıma ve O’na sonsuz bir muhabbet besleme özelliğine sahiptir.
“İnsan küçük bir âlem, âlem küçük bir insandır.” hakikatinden hareketle, kendi varlığımızı aşıp, bizi kuşatan şu harika âleme intikal edebiliriz. Onun da en mükemmel surette yaratıldığını, güzelliklerle dolu olduğunu ve her şeyiyle bizim imdadımıza koştuğunu görürüz. Bütün bunların da bize bir İlâhî ihsan, bir ikram olduğunu idrak ederiz.
Bu cazip hakikatler, vicdanımızı kendine celp eder. İnsanın, bu incizap kabiliyetini yerinde kullanarak, varlığını ve çevresini kuşatan bunca “ihsan, kemâl ve cemâl” tecellileri karşısında cezbeye kapılması ve ruhunun hayret, muhabbet ve şükürle dolması gerekir. Şu var ki, yanlış itikatlar, batıl cereyanlar, şehvete ve menfaate dönük hayat telakkileri, ruhsuz eğitim metotları çoğu insandaki bu incizap ve cezbenin yanlış kullanılmasına yol açar:
İnsan, yine hayret eder, ama eseri yapana değil sadece eserin kendine hayret eder. Yine teşekkür eder, ama nimeti verene değil ona vasıta olan sebeplere teşekkür eder. Kainattaki güzellikler yine insanın gözünü kamaştırır, ama o bakışlar imânâ ve marifete dönüşmez.
İşte, insanın vicdanı hakikate aşık olsa da, “hakikatin ne olduğu” konusunda onu yanıltan çok sebepler bulunduğu içindir ki, Cenâb-ı Hak insanlara, hakkı batıldan ayırmalarında yol gösterici olmak üzere peygamberler göndermiş, kitaplar inzal etmiştir.
Similar topics
» Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbesiyledir.” (Mektubat) Cümlesini açıklarmısınız?
» Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbesiyledir.” (Mektubat) Cümlesini açıklarmısınız?
» Hakikat kat’iyyen iktiza eder ve hikmet yakinen ister ki, zemin gibi, semavatın dahi sekeneleri bulunsun ve zişuur sekeneleri olsun ve o sekeneler o semavata münasip bulunsun. (Sözler) Cümlesini açıklarmısınız?
» Havf ve zaaf, te’sirat-ı hâriciyeyi teşci’ eder.” (Mektûbât) Cümlesini açıklarmısınız?
» Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenasi edilse; ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.” (Mektubat) Cümlesini açıklarmısınız?
» Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbesiyledir.” (Mektubat) Cümlesini açıklarmısınız?
» Hakikat kat’iyyen iktiza eder ve hikmet yakinen ister ki, zemin gibi, semavatın dahi sekeneleri bulunsun ve zişuur sekeneleri olsun ve o sekeneler o semavata münasip bulunsun. (Sözler) Cümlesini açıklarmısınız?
» Havf ve zaaf, te’sirat-ı hâriciyeyi teşci’ eder.” (Mektûbât) Cümlesini açıklarmısınız?
» Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenasi edilse; ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.” (Mektubat) Cümlesini açıklarmısınız?
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz