Adem-i kabul ve kabul-ü adem kavramları arasındaki fark
1 sayfadaki 1 sayfası
Adem-i kabul ve kabul-ü adem kavramları arasındaki fark
Adem-i kabul ve kabul-ü adem kavramları arasındaki fark
“Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.”
Mektûbat
Adem-i kabul, “iman hakikatlarına karşı lakayt kalmak, gerçekleri, fikir yormaksızın inkâr etmek” demektir. Kabul-ü adem ise, “Gerçek olmayan bir fikri kabul etmek, hakikatin zıddına inanmak ve bunu dava etmek” manasını taşır.
Bazılarını görürsünüz, ne gökyüzünü düşünmeye değer bulurlar, ne yeryüzünü ve içindekileri. Bu adamlar, düşünmeden yaşamayı, kendilerini ve kâinatı unutmayı, günlerini gün edip başka her şeyi gereksiz bulmayı hayatlarının değişmez prensibi kabul etmişlerdir. Bu nefsanî hayat düzeni, bu adamların iman hakikatları üzerinde düşünmelerine, kafa yormalarına engel olur ve hidayetlerine perde çeker. İşte bu kesimin inancı adem-i kabul olarak isimlendiriliyor. Adem-i kabul yani kabulsüzlük. Bu inkâr kolaydır ve inkârcıların çoğu bu gruba girer..
Bir başka grup da var ki, onlar, iman hakikatlarını kabul etmemekle kalmaz, inkâr eder, onlara karşı çıkarlar; aksini ispat etmeye zorlanır ve insanları kendi batıl çizgilerine çekmek için gayret gösterirler. İşte İslâm’ın azılı düşmanları bu gruptaki insanlardır. Bunların itikat dünyaları ise, kabul-ü adem ile ifade edilir; yani yanlış bir yolu kabul etme, bâtılı dava etme, inançsızlığa inanma. Bu yolda gidenlerde düşünmemek değil, hatalı düşünmek ve bunu dava edinmek söz konusudur. Nur Külliyatında bu kısım için, “bir hükümdür, bir itikaddır, bir iltizamdır” buyrulur.
“Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.” (Mektûbat)
Adem-i kabulde, bir hakikatı ispat eden hiçbir delili bilmemek, onlarla ilgilenmemek söz konusu. Bu bilgisizlik o adamın inançsız kalmasına yetiyor. Kabul-ü ademde ise o hakikatın yokluğuna delil getirilmesi gerekiyor. Birinci adam şek içinde, şüphe içinde yaşıyor, ama iman şüpheyi kabul etmediği için bu adam da küfür dairesinde kalıyor. İkinci adam ise doğrudan doğruya inkâr yoluna girmiş bulunuyor
“Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.”
Mektûbat
Adem-i kabul, “iman hakikatlarına karşı lakayt kalmak, gerçekleri, fikir yormaksızın inkâr etmek” demektir. Kabul-ü adem ise, “Gerçek olmayan bir fikri kabul etmek, hakikatin zıddına inanmak ve bunu dava etmek” manasını taşır.
Bazılarını görürsünüz, ne gökyüzünü düşünmeye değer bulurlar, ne yeryüzünü ve içindekileri. Bu adamlar, düşünmeden yaşamayı, kendilerini ve kâinatı unutmayı, günlerini gün edip başka her şeyi gereksiz bulmayı hayatlarının değişmez prensibi kabul etmişlerdir. Bu nefsanî hayat düzeni, bu adamların iman hakikatları üzerinde düşünmelerine, kafa yormalarına engel olur ve hidayetlerine perde çeker. İşte bu kesimin inancı adem-i kabul olarak isimlendiriliyor. Adem-i kabul yani kabulsüzlük. Bu inkâr kolaydır ve inkârcıların çoğu bu gruba girer..
Bir başka grup da var ki, onlar, iman hakikatlarını kabul etmemekle kalmaz, inkâr eder, onlara karşı çıkarlar; aksini ispat etmeye zorlanır ve insanları kendi batıl çizgilerine çekmek için gayret gösterirler. İşte İslâm’ın azılı düşmanları bu gruptaki insanlardır. Bunların itikat dünyaları ise, kabul-ü adem ile ifade edilir; yani yanlış bir yolu kabul etme, bâtılı dava etme, inançsızlığa inanma. Bu yolda gidenlerde düşünmemek değil, hatalı düşünmek ve bunu dava edinmek söz konusudur. Nur Külliyatında bu kısım için, “bir hükümdür, bir itikaddır, bir iltizamdır” buyrulur.
“Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.” (Mektûbat)
Adem-i kabulde, bir hakikatı ispat eden hiçbir delili bilmemek, onlarla ilgilenmemek söz konusu. Bu bilgisizlik o adamın inançsız kalmasına yetiyor. Kabul-ü ademde ise o hakikatın yokluğuna delil getirilmesi gerekiyor. Birinci adam şek içinde, şüphe içinde yaşıyor, ama iman şüpheyi kabul etmediği için bu adam da küfür dairesinde kalıyor. İkinci adam ise doğrudan doğruya inkâr yoluna girmiş bulunuyor
Similar topics
» Adem-i tahayyüz ve adem-i tecezzi terkipleri
» Hz. Adem’in Cennetten çıkarılması ve bir kısım insanların Cehenneme gönderilmesi nedendir?
» Hz. Adem’in Cennetten çıkarılması ve bir kısım insanların Cehenneme gönderilmesi nedendir?
» Cenab-ı Hak “Her duaya cevap var” dediği halde, niçin birçok defa dualar kabul olmuyor?
» Hz. Ali’in (r.a.) fazileti ve kemalatı kabul edildikten sonra diğer Halifeleri ona tercih etmek mümkün müdür?
» Hz. Adem’in Cennetten çıkarılması ve bir kısım insanların Cehenneme gönderilmesi nedendir?
» Hz. Adem’in Cennetten çıkarılması ve bir kısım insanların Cehenneme gönderilmesi nedendir?
» Cenab-ı Hak “Her duaya cevap var” dediği halde, niçin birçok defa dualar kabul olmuyor?
» Hz. Ali’in (r.a.) fazileti ve kemalatı kabul edildikten sonra diğer Halifeleri ona tercih etmek mümkün müdür?
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz